Dilim varmaz söylemeye küçük cadı kelimelerini.Ruhum hafif meşrep dillendirmediklerimi yaşamaya meyilli.Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken merak ettim başkalarının hayatlarını.Her merakımda içselleştirdim yalanları,yanlışları ve hataları.
Hala yürürken yolda yere bakar gözlerim.Sonra diğer gözlere çarpar gözlerim.Cam gibi saydam boşluklarda dolanır bakışlarım.Anlatmayı sevmez dilim.Başkalarının hayatlarındadır fikirlerim.Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken merak ettim biberin ne kadar acıtabileceğini canımı.
Hala sokakta bankların en soluna otururum.Sağ yanım boş kalınca gerekli olanı yaptığıma inanırım.Ortaya oturanları sevemedim hiç.Sokaktaki bankı paylaşmak istemeyecek kadar nedir bu bencillik?Ya da nedir bu aidiyetsizlik?Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken bile bile sürdüm yepyeşil biberi dudaklarıma.Canımın acısı dün gibi aklımda.
Hala çok sıkılırsam koltukta uyurum.Yere bırakırım yarım kalan tozlu kitaplarımı.Uyanınca devam edecek diye beklerim hikayelerim.Uykumda birbirinden deli hikayelerleyken hem de.Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken akşam 5'e yakın sürdüm dudaklarıma yepyeşil biberi.Biber insanı hayrete düşürecek derecede canlı renkteydi.
Hala sadığımdır hurafelerime.Eve girerken sağ ayakla girerim.Geceleri uyku tutmazsa gezinirim sağda solda onda bunda varda ve yokta.Zaman geçtikçe canım daha çok yanmakta.Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken o zaman bilemediğim ama şimdi yüzleşmekten çekinmediğim saydam bir gerçekle sürdüm o biberi dudaklarıma.Bile bile kaç kere geçer insan aynı yollardan?
Hala hızla yürürüm yollarda.Omuzlara çarpmadan.İnsanlara dokunmadan.Ama kaldırımlara adımlarımı kazıya kazıya.İnsan bu ister ki bir yerlerde izi olsun.İster ki iz bıraksın insanlarda.Ben daha küçük hem de küçücük bir kızken daha ne eksiğim var bilmezken, yaşayacaklarımdan habersizken, en çok biber acıtır canımı diye sürdüm o biberi dudaklarıma.
Biber çok acıttı canımı.Ben küçücük bir kızken severdim ağlamayı.Ağlarsam inanırdım ki babam alacak kollarına küçücük kızını.Biberin canımı yakması babamın o gün eve gelmemesinden daha çok acıtmadı canımı.Ben ağladım.Babam gelmedi.Biber yere düştü.Ben ağladım.Ben ağlamayı bırakalı 4 yıl, babamın artık hiç gelemeyecek olması gerçeği 4 yıl, canımın yanması bir ömür kadar.
Bu Blogda Ara
14 Aralık 2011 Çarşamba
17 Kasım 2011 Perşembe
Geçmiş Zaman
Köprülerden geçtim.Köprüler bıraktım arkamda.Uzunca yollar bıraktım.Her kilometrede varışı düşünerek.An geldi hep aynı şeyleri düşündüm.Kaçmak istememek de bir ayrıcalıktır insanlarda herkesin yapamadığı diye avuttum kendimi.Çok güldüm kendime.Fazla hırpaladım.Az beğendim.Ama çok güldüm kendime.
Aşık olmak istedim.Ne ilk ne son olanı hatırlatacak hepsinden bambaşka olacak hayaller kurmak istedim.
Aynı yolda hep aynı tümseğe yuvarlandım.Hep aynı el büktü kolumu.Hep aynı yarama tuz basıldı.Hep aynı acıyı hep aynı şiddette milyon kere hissettim.Bağımlı olmak istediğim tek bir acı vardı hep.Sadık kalmayı becerdim.
Yazarken depresifleştim ben.İnsanlar varken çevremde gülümsedim.Kahkahalar attım.Şuhlaştım.Kendimi sevecek konuma dahi geldim bilmeyerek.
Aynı yazıyı bilmem kaçıncı defa da okusam hep farklı hissettiğim yazarlara bayıldım ben.Hiç tanımadığım,yazdıklarıyla içimdeki köşkte ayakları uzatan yazarlarım oldu benim gurur duyduğum.
Aşık olmak istedim.Ne ilk ne son olanı hatırlatacak hepsinden bambaşka olacak hayaller kurmak istedim.
Aynı yolda hep aynı tümseğe yuvarlandım.Hep aynı el büktü kolumu.Hep aynı yarama tuz basıldı.Hep aynı acıyı hep aynı şiddette milyon kere hissettim.Bağımlı olmak istediğim tek bir acı vardı hep.Sadık kalmayı becerdim.
Yazarken depresifleştim ben.İnsanlar varken çevremde gülümsedim.Kahkahalar attım.Şuhlaştım.Kendimi sevecek konuma dahi geldim bilmeyerek.
Aynı yazıyı bilmem kaçıncı defa da okusam hep farklı hissettiğim yazarlara bayıldım ben.Hiç tanımadığım,yazdıklarıyla içimdeki köşkte ayakları uzatan yazarlarım oldu benim gurur duyduğum.
11 Kasım 2011 Cuma
Whispered a Lullaby
Puslu, simsiyah, ölüm kokan havalarda yürümeye bayılan android ruhlu değişken bedenli biriydi o.Gölgesi daha net olsun diye geceleri tercih eder, kedilerle arkadaş olsun diye çöplerin yanından geçerdi illa.Düşünmez, dinlemez, duymaz ve görmezdi. Düşünmedikçe, duymadıkça, duyup görmeyince daha yaşanılırdı hayat ona göre. Aksine konuşur hiç durmadan konuşurdu. Düşünmediklerini bile söylemek isterdi sessizce.
Güneşli, sıcak, sevecen havalarda yürümeyi mümkünse de koşmayı dişi mi dişi bir kadındı o. Fark edilmek için kalabalıklarda gezdirirdi kırmızı topuklu ayakkabılarını. Ayakkabıları renginde seçerdi her zaman rujunu. Düşünmek istese de yapamaz.Konuşmak iste de dilini döndüremez. Sessiz kaldıkça efsaneleşmeyi tercih ederdi.Efsaneleşirdi de. Gölgesi kadar dev miydi ruhu?
Bir hikaye yaratmak için vardı ikisi de. Gerçek kişi ve kurumlarla tamamen alakalıydılar. Gerçek olamayacak kadar suni hayatları renk katsın diye başkalarının hayatına,yazılmak gayesinde acemi kalmaktan bıkmış birinin parmaklarındaydılar.Pişman değilllerdi pişman olmaya vakitleri yoktu.
Gecelerden bir gün adam yola çıktı gene.Hep bilindik o yola.Farklılık aramayışından yana.Teker teker geçti aynı arnavut kaldırımlarından. O sokak lambasına geldiğinde yakasını dikleştirdi gene. Adeta bir film sahnesi hayat ona göre.Kediler çöp karıştırmaktan bıkkın aziz dostlarının peşinde.Unuttu aynı köşeyi dönmeyi. Sola saptı sağ yerine.Yanlış yola gittiğinin farkında bile değilken hem de.
Bugün platin mavisiydi ruju kadının.Ağzı hafif açık yürüdü gene aynı caddeyi aynı topuk sesleriyle.O köşeye geldiğinde saçını savurdu sessiz ama etkileyici hareketlerle.Aynı mağazanın önünde durup aynı çehreye baktı uzun uzun.Kendini beğendiğini kendini ikna edene dek hem de.Aynı saatte girdi evine.Aynı saatte oturdu camın kenarına.
Acemi parmaklar kesişin istedi yolları.Eksik hayatlarını birbirlerinin tamamlarlar belki diye.Belki sadece bir hikaye olsun diye.Belki amaçsızca.Ama birbirlerinden habersiz aynı hayatları yaşadılar ayrı yollarda.Bir gün yollarını değiştirmeyi dilemek kaldı dinleyenlere.
Güneşli, sıcak, sevecen havalarda yürümeyi mümkünse de koşmayı dişi mi dişi bir kadındı o. Fark edilmek için kalabalıklarda gezdirirdi kırmızı topuklu ayakkabılarını. Ayakkabıları renginde seçerdi her zaman rujunu. Düşünmek istese de yapamaz.Konuşmak iste de dilini döndüremez. Sessiz kaldıkça efsaneleşmeyi tercih ederdi.Efsaneleşirdi de. Gölgesi kadar dev miydi ruhu?
Bir hikaye yaratmak için vardı ikisi de. Gerçek kişi ve kurumlarla tamamen alakalıydılar. Gerçek olamayacak kadar suni hayatları renk katsın diye başkalarının hayatına,yazılmak gayesinde acemi kalmaktan bıkmış birinin parmaklarındaydılar.Pişman değilllerdi pişman olmaya vakitleri yoktu.
Gecelerden bir gün adam yola çıktı gene.Hep bilindik o yola.Farklılık aramayışından yana.Teker teker geçti aynı arnavut kaldırımlarından. O sokak lambasına geldiğinde yakasını dikleştirdi gene. Adeta bir film sahnesi hayat ona göre.Kediler çöp karıştırmaktan bıkkın aziz dostlarının peşinde.Unuttu aynı köşeyi dönmeyi. Sola saptı sağ yerine.Yanlış yola gittiğinin farkında bile değilken hem de.
Bugün platin mavisiydi ruju kadının.Ağzı hafif açık yürüdü gene aynı caddeyi aynı topuk sesleriyle.O köşeye geldiğinde saçını savurdu sessiz ama etkileyici hareketlerle.Aynı mağazanın önünde durup aynı çehreye baktı uzun uzun.Kendini beğendiğini kendini ikna edene dek hem de.Aynı saatte girdi evine.Aynı saatte oturdu camın kenarına.
Acemi parmaklar kesişin istedi yolları.Eksik hayatlarını birbirlerinin tamamlarlar belki diye.Belki sadece bir hikaye olsun diye.Belki amaçsızca.Ama birbirlerinden habersiz aynı hayatları yaşadılar ayrı yollarda.Bir gün yollarını değiştirmeyi dilemek kaldı dinleyenlere.
18 Ekim 2011 Salı
İnsomniaya Bir Adım Kala
Gazetelerdeki uykusuzluk adına yazılan yazı dizileri benim gibiler için hiçbir anlamı olmayan yazılardan sadece bir tanesidir.Çok yemek yemekten, endişeden ya da kaygıdan uyuyamayan biri olamadım hiç. İsterim ki bir gün sırf bu sebepten uyuyamayayım.Uyku tutmayan gecelerde muhakkak hep aynı şeyleri düşünürüm. Muhakkak aynı mide yanmasını ve aynı duyguları yaşıyorumdur. Geceye yaktığım sigaraların ardı arkası gelmez de uyku da aynı inatla gelip uzanmaz yanıma.
İnsan beyni tuhaftır. Kıvrımlarında bin bir düşünce gizler. Benimkinin kıvrımları genelde aynı yöne döner oysa.
Uykusuz geçen gene bilmem kaçıncı gece bilmem kaçıncı sigara ve bilmem kaçıncı kez aynı düşünceler. Yaşamak için çabalayıp dururken her geçen saniye biraz daha eksildiğinin şiddetli bir biçimde farkındayken yaşamaya devam etmek ancak insanın kendine görebileceği en uygun davranış. Nasıl bir şeylere inancımız olmadan yaşayamıyorsak aynı biçimde yaşamımızın elimizden gitme düşüncesine karşı savaşarak yaşıyoruz. Ne olursa olsun dünyada kalma düşüncesi hatta hırsı bütün benliğimizin damarlarında dolaşmadan edemiyor.
İnsanlar artık ağzına kadar dolu şehirlerde nefes alamazken onlardan yaşamaları bekleniyor. Hayır derdim sözde modernleştiğimiz değil. Benim derdim söyleyemediğim ölçüde daha çok can yakanlardan. Onları bilmezsiniz. Sadece bilir gibi yapar üç yaşındaki bir çocuğu kandırmak için salladığınız başınızı sallarsınız. O yüzden konuşulmaz onlar insanlarla. Ya delirene kadar aynı sancıyı yıllar boyunca çekeceksiniz, ya delirmekten bıkıp intihar edeceksiniz ya da Standard bir hayat yaşayıp unutulmayanları unuttuğunuzu yutturacaksınız kendi kendinize. Her bir seçenekte de ne kadar acınası olduğunuzu bile bile hem de. Adam ben de ne kötümserlik ne bunalmışlık değil mi? Dedim ya çoğu şey konuşulmaz insanlarla.
Aynı şarkıyı binlerce dinlemenin tek bir sebebi vardır. Her defasında hep aynı duyguyu verir. Aynı günü binlerce gün yaşamanın sebebi ne olabilir o zaman? Aynı duyguyu mu verir hep yoksa artık duygusuzlaştığının farkına bile vardırmaz mı? Ağladığımda elime verilen şekerle sustuğum günleri özlemeden edemiyorum. Artık ağlamıyorum ama şeker sahibi olmak için illa ağlamam gerektiğini hissediyorum hem de artık şeker verecek kimsenin olmadığını bile bile. Kimsesizlik paslı çivilerle kaplı bir yatakta her gün yatmaya benzer. Her gece aynı acıyı hissedersin de yüreğinin de en az çiviler kadar paslandığını duyarsızlaştığını anlamazsın bile. Uykusuzluğunun sebebi çiviler zannedersin tek yanılmadığın zan budur.
Tutunamayanlar
Kelimeleri sarı kurdeleyle çevrilmiş küçük sepete biriktirdiğinde 19 yaşındaydı. Renklere düşkünlüğü siyahla başlar beyazla biterdi.Ara renkleri bayram şekerlerinden ibaret.Hayatı akide şekerlerinden daha tatsızdı.Elleri ceplerinde yürümeyi severdi.Yürürken unutmaya tutkundu.
Yaşanmamışlıkları unutmak en gizli manifestosuydu.Uzun isyan dönemlerinden sonraki nadas gibiydi sesi.Rüzgarla vals yapan sadece saçları olmalıydı.Köprüden sessizce sıyrıldığında mendil satan küçük çocuk dışında fark eden olmadı onu.Oysa ertesi gün gazetelerin en sevilen üçüncü sayfa haberi olacaktı.Alışılmış şiddet haberleri dışında alışılmamış yangın yeri gibi.Ruhuyla bedeni arasında en az kırk kilogram kadar bir uyumsuzluk mevcuttu.
Ruhu bedenine göre daha ağır, kirpiklerine göre daha kısa, gözlerine göre daha mattı.Omuzlara çarpmadan hep kaldırımın en solundan yürümeye tutkun devam etti süzülmeye.Hedefe varmak için çok da aceleci davranmadı.Her aynı günden farklı olarak sadece yürüdü.Düşünmeden, durmadan, bakmadan yürüdü.Yürümekten yorulduğunda otobüs duraklarından birine çöktü.Yine güzergahları değişmiş otobüslerden şikayet etme sırasını yanındaki orta yaşlı, şekersiz, ona göre memur olan adama bıraktı. Adamın eline bir demet papatya çizdi. Karısının papatyayı gördüğünde gülümseyişini hayal etti. Hayalini homurdanan ufak tefek kadın kesti ‘’Kızım buradan Bahçelievler geçer mi?’’ .Geçerdi. Sırf kırmızı paltosuyla uyumsuz ayakkabısını beğenmediği için mi cevap verdi ‘’ Yok, geçmez. Diğer duraktan bineceksiniz.’’ Şekersiz memur müdahale edecekken on dakikadır şikâyet ettiği değişiklik düştü aklına. En az tozlu işi kadar emin olamadı kendinden. Suça ortak olup sustu. Papatyalar rüzgârda savruldu. Kadın ayakkabılarının aksine nazikçe teşekkür edip burnundan solumaya devam ederek yürüdü. İsteyerek, bilerek yaptığı yalancılık ağzında kavrulmuş fıstık tadı bıraktı. Oturmaktan yorulduğunda yürümeye başladı tek ayak üstünde. Yürümekten sıkıldığında gözlerini bağlamaya karar verdi. İlk balonu patlamış çocuğun burukluğu düştü yüreğine. Gözlerini bağlamaktan vazgeçti, kulaklarını tıkamayı tercih etti. Sahilde sırf balık tutmak için balık tutan bir adamı arkasından itti. Denize düşen sözde balıkçıya bakarken boynuzlu şeytanı elini tutuyordu. Yakası açık küfürleri de ona yönelttiler. Adamın kovasındaki balıkları mütemadiyen aç iki kediye verdi. Daha fazlasını istemesinler diye koşar adım uzaklaştı olay yerinden. Kulakları tıkalı olduğundan bini bir para olan sövgülerden hepsini şeytanı duydu. Onun da pek taktığı söylenemez insanoğlunu. Küçük, renkli parktan geçerken salıncaktaki çocukları gördü daha çok. Salıncaklı çocukluğu düştü aklına. Hep en yükseğe çıkmak isterdi. Hep diğerlerinden daha önde. En yüksekte ama en mutsuz olmaya alışkındı. Vazgeçti küflü anıların imgelerinden. On yaş küçüğünü salladı kendisinin. Daha yavaş ve daha emin. Annesi teşekkür etti ablasına. Çok zordu iki çocuk birden bakmak. Biri dursa diğeri durmuyordu. Yetişemiyordu ikisine birden. Şimdiki aklı olsaydı zaten. Annesi gençliğini görmüş olacak onda, serzenişe başladı anında. Yavaş adım kaçtı parktan. Koşar adım kaçtı durağanlıktan. Yanında uzun, bej renk pardesölü 25lerinde bir genç belirdi. Tanıdı hemen. ‘’Tutunamayanlar Selim Işık değil mi?’’. Konuşmaya bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordu. Şaşırdı sesindeki telaşa. ‘’Evet, siz de bilmezsiniz demiştim oysa, şaşırttınız beni.’’ Dedi belli etmemeye çalıştığı için daha çok belli olan sevinciyle. ‘’ Nasıl tanımam, size öyle gelgitli bir hayranlığım var ki bir yaz sırf bu işin içinden çıkmak için kaç gece düşündüğümü hatırlamıyorum bile.’’ Dedi. Selim Işık uzunca bir otuz saniye ne cevap vermesi gerektiğini düşündü ardından en sevdiği cevabı verdi. Sessizce yürüdüler beraber. Yıllardır buna ihtiyacı varmış ikisinin de gibi. Sahildeki boyası kavlamış banka oturduklarında Selim Işık Yeni Harman paketinden bir sigara uzattı. Sükunet ahdi içmişçesine teşekkür etti. İçti. İzmaritini sağ cebine attı. Kalktı. ‘’ Yol bitmek üzere. Benimle gelmeye kararlı mısınız ? ‘’ dedi. ‘’ Bu yola benden esinlenerek çıkmadın mı zaten? Elbette seni yalnız bırakmayacağım.’’ dedi Selim. ‘’ Sen de yalnız yürümüştün, sen de yalnız giymiştin o anı ama.’’.
Selim kendinden beklenmeyecek şekilde mahzun baktı. Yeşilçamdan bir sahne olsa kesin gözleri dolardı. Son 18 saatte yaptıkları duygudan mahrum olduğu anlamına gelmezdi en nihayetinde. Arkasını döndü Selim. Bir anlık gafletle artık anlaşıldığını düşünmüştü. Bu acı gaflet ve delaletten çabuk uyandı Allahtan. Geldikleri yoldan geldiği yere doğru gittiğinde kanatlarından biri kırık olan bir melek bir damla indirdi gökten. Yağmur doludizgin yağarken adımları yağmurun hızının aksine yavaşladı. Keşke şimdi kaymaklı ekmek kadayıfı olsa diye geçirdi içinden. Cennet işte bu yönden oldukça faydalı değil miydi? Boş konuşmayalım lütfen diye uyardı içindekileri. Hızlandı en adi Ferrari gibi. Ondokuzuncu kata geldiğinde gözlerini yumdu. Teşekkür etti içinden tüm yaşanmamışlıklara. Kendini boşluğa bıraktığı anda Çinde ondokuz çiftin ikiz bebekleri doğdu, ikizlerden birini devlet almasa bari diye dua etti içinden, kelebeğin teki kozasından çıkar çıkmaz uçmaya başladı, ömrü 24 saatten uzun olsa bari diye dua etti içinden, ondan başka kimsenin bilmediği kayıp bölgeye yılın ilk kırmızı karı yağdı.
15 Ocak 2011 Cumartesi
Zihinsemeler
Erken ölümlerin ardından geç kalmış hayatlar yaşamaktasın.Aynı berraklıkta geç kalmış hayaletler zihninde.Cennetin olan zihinin artık cehennemin.Güvenmemekte haklıısın sen de son sözlere.Haydi kaçalım yalancı depresyonlara yalancı aşklar yaratalım kafamızda.Kendinle yüzleşmekten çok çok korkuyorsan şayet başka birini tahayyül et.İşe yarar belki yumuşamanda.Ya da en fenası gene inlerinde kaybolmanda.Kaç borcun birikti kendine?Hayat ne kadar alacaklı?Kim karda?Kim zararlar biçiyor siyah elbiselerden.Dur dikkat teğellleri yırtıldı yırtılacak.
Bir an istiyorsun sadece bir an.Bambaşka biri olduğun bambaşka bir hayat yaşadığın hissini yaşamak.Yazık boğazında mı gene gözyaşları?Üzüldün mü kendine?Gene en baştasın.Hep bir adım geride.Hayaller kurmazken nasıl bir an değişim isteyebilirsin?Nasıl bu kadar cüretkar olabilirsin?Hayat almış altına zaten artık kırık dökük kalbini.
Kendinle çok mu savaşıyorsun ne.Gereksiz bu yaralanmalar.Yara bantları sağ cebinde.Sol elin kesik gene sağı dene.Gözlerin doluyor buz gibi havada mendil satan çocuklar gördüğünde.Kendinden utanıyorsun.Sonra aynı mazeret.Ruhun da soğukta senin,çırılçıplak,üşümüş.Isıtacak hiçbir göz yok ruhunu.Çocuklar,elleri,gözleri..Hişş tamam geçti.
Hayır hayır geçmedi.Bencilliğinle beraber kal bakalım biraz.Her gece uyumadan önce ettiğin şükürler yetmiyor demek ki.Vicdanın çok sesli.Ruh halin gibi.Herkesin bir gediği var da kimisi göze batıyor kimisi göze sokuyor işte.Hiç kimse için gerçek bir doğru yok.Herkes kendi cehenneminde kendi doğrularıyla.Belki haklı belki haksız belki vicdansız.
Yudumladıklarından daha fazla yuttukların.Elleri çıplak çocuklar,mendil açan çocuklar,dayaktan mosmor etleri olan çocuklar,geceleri ruhları top peşinde koşturan çocuklar,ruhsuz çocuklar...
Tekini dahi kaldıramazsın.Senin kaldırdıkların sana göre.Ruhiyetinden şüphelerim doğdu gene.Haydi piste.Kat kat ruhlarınla yüzleşmeye.Belki sonra düellolar.Ah canı çıkası düellolar.Hep boş silahlar.
Aynı şarkıyı her dinleyişinde aynı hissi uyandırıyorsa o his sana çok yakınsa hayata uygula.Haha yeni prensipler mi edindin yoksa?
Hep birkaç adım ileri olduğun fikri varsa zihninde birilerinden,zihninin cehennem olduğunu anımsa.Hiç cehennem görmediğin halde.
Bir an istiyorsun sadece bir an.Bambaşka biri olduğun bambaşka bir hayat yaşadığın hissini yaşamak.Yazık boğazında mı gene gözyaşları?Üzüldün mü kendine?Gene en baştasın.Hep bir adım geride.Hayaller kurmazken nasıl bir an değişim isteyebilirsin?Nasıl bu kadar cüretkar olabilirsin?Hayat almış altına zaten artık kırık dökük kalbini.
Kendinle çok mu savaşıyorsun ne.Gereksiz bu yaralanmalar.Yara bantları sağ cebinde.Sol elin kesik gene sağı dene.Gözlerin doluyor buz gibi havada mendil satan çocuklar gördüğünde.Kendinden utanıyorsun.Sonra aynı mazeret.Ruhun da soğukta senin,çırılçıplak,üşümüş.Isıtacak hiçbir göz yok ruhunu.Çocuklar,elleri,gözleri..Hişş tamam geçti.
Hayır hayır geçmedi.Bencilliğinle beraber kal bakalım biraz.Her gece uyumadan önce ettiğin şükürler yetmiyor demek ki.Vicdanın çok sesli.Ruh halin gibi.Herkesin bir gediği var da kimisi göze batıyor kimisi göze sokuyor işte.Hiç kimse için gerçek bir doğru yok.Herkes kendi cehenneminde kendi doğrularıyla.Belki haklı belki haksız belki vicdansız.
Yudumladıklarından daha fazla yuttukların.Elleri çıplak çocuklar,mendil açan çocuklar,dayaktan mosmor etleri olan çocuklar,geceleri ruhları top peşinde koşturan çocuklar,ruhsuz çocuklar...
Tekini dahi kaldıramazsın.Senin kaldırdıkların sana göre.Ruhiyetinden şüphelerim doğdu gene.Haydi piste.Kat kat ruhlarınla yüzleşmeye.Belki sonra düellolar.Ah canı çıkası düellolar.Hep boş silahlar.
Aynı şarkıyı her dinleyişinde aynı hissi uyandırıyorsa o his sana çok yakınsa hayata uygula.Haha yeni prensipler mi edindin yoksa?
Hep birkaç adım ileri olduğun fikri varsa zihninde birilerinden,zihninin cehennem olduğunu anımsa.Hiç cehennem görmediğin halde.
10 Ocak 2011 Pazartesi
Kar
Sadece sana dizdim kırık dökük cümlelerimi.Seni aramaktan bıktığım,hayır seni aramıyorum diye inatla dişlerimi kemirdiğim her insanda seni aradım.Hep eksik kalanlar dolsun istedim.Uzun cümleler biriktirmedim biriktirsem de fısıldamadım artık kulaklarına.Dualar ettim geceler boyu.Yeter sandım her sancılı sanrımdan dolayı.Zaman geçirdim ellerim kollarım bağlı.Lanetli zamanlar.Afyonlar çektim adı hayat adı aşk adı iş olan.Düşünmekten alıkoyar zaman belki dedim.Ciğerlerimde gezinen simsiyah dumanlara izin verdim.Herşeye rağmen hepsine ilaven azalmadı hiç acın.İsterik bir zevk almadım hiçbir zaman bu acıdan diğerlerinin aksine.Hazlarım yok bunun üzerine.
Ölüm bir sürü şey öğretti bana,kafi sandım öğrettikleri.Ömür boyu sürecek bir dersmiş bu meğer.Hep kalacağım asla geçmek için kılımı bile kıpırdatmayacağım bir ders.Kiminin son benim ilk dersim ama.Alışmak en boktan tarafı.Asla alışmadım asla alışamayacağım.Herşeyin durduğu anlarım olacak gene.Sokakta sana benzeteceğim bir sürü insan göreceğim.Yanımdan geçerlerken miyop olmamın ekmeğini yiyeceğim.Plakaları inceleyerek yürüyeceğim gene caddelerde.Kar yağdığında gene aklıma gelen tek sen olacaksın.Ortak hayallerimizden bahsedeceğim kendime.Tebessüm etmeye çalışarak hem de.Yine sayacağım günleri.Gittiğinden beri hasretini büyüteceğim ince kollarımda.Kırgınlıklarımla besleyeceğim onu damarlarında nikotinler gezdireceğim.Eksik cümlelerimi gene eksik bırakacağım.Belki bir gün sen doldurursun olduğun yerden.
Her gece yatmadan önce seni dileyeceğim.Rüyalarımda kokunu duyabilmeyi ölümden bile çok isteyeceğim.
Kimseye bahsetmeyeceğim senden.Bir içim bir ben yaşayacağız seni,ölümü.Hayat şuh bir kahkaha atacak arkamızdan.Ringte darbelerini ölçecek daha ne kadar dayanabilirim diye.Şaşırmayacak ama hiçbir zaman.Hep bildiğini gene öğrenecek hiç bıkmadan.Damarlarımda senin kanın gezerken,tökezlesem hatta düşsem dizlerimi kanatsam bile cayır cayır,gene kalkacağım bilecek.Öğrenecek.Hayat benim asla arkadaşım olamayacak.Güven vermeyecek bana.
Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki aslında.Gitgide sana benziyorum.Gitgide sessizleşiyorum.Sessizleştikçe seni daha çok özlüyorum.
Ölüm bir sürü şey öğretti bana,kafi sandım öğrettikleri.Ömür boyu sürecek bir dersmiş bu meğer.Hep kalacağım asla geçmek için kılımı bile kıpırdatmayacağım bir ders.Kiminin son benim ilk dersim ama.Alışmak en boktan tarafı.Asla alışmadım asla alışamayacağım.Herşeyin durduğu anlarım olacak gene.Sokakta sana benzeteceğim bir sürü insan göreceğim.Yanımdan geçerlerken miyop olmamın ekmeğini yiyeceğim.Plakaları inceleyerek yürüyeceğim gene caddelerde.Kar yağdığında gene aklıma gelen tek sen olacaksın.Ortak hayallerimizden bahsedeceğim kendime.Tebessüm etmeye çalışarak hem de.Yine sayacağım günleri.Gittiğinden beri hasretini büyüteceğim ince kollarımda.Kırgınlıklarımla besleyeceğim onu damarlarında nikotinler gezdireceğim.Eksik cümlelerimi gene eksik bırakacağım.Belki bir gün sen doldurursun olduğun yerden.
Her gece yatmadan önce seni dileyeceğim.Rüyalarımda kokunu duyabilmeyi ölümden bile çok isteyeceğim.
Kimseye bahsetmeyeceğim senden.Bir içim bir ben yaşayacağız seni,ölümü.Hayat şuh bir kahkaha atacak arkamızdan.Ringte darbelerini ölçecek daha ne kadar dayanabilirim diye.Şaşırmayacak ama hiçbir zaman.Hep bildiğini gene öğrenecek hiç bıkmadan.Damarlarımda senin kanın gezerken,tökezlesem hatta düşsem dizlerimi kanatsam bile cayır cayır,gene kalkacağım bilecek.Öğrenecek.Hayat benim asla arkadaşım olamayacak.Güven vermeyecek bana.
Sana anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki aslında.Gitgide sana benziyorum.Gitgide sessizleşiyorum.Sessizleştikçe seni daha çok özlüyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)