Bu Blogda Ara

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sukünet

Küf kokan evinde,sararmış dantellerin üzerinde ucu bucağı yıpranmış ama üzerinde zerre toz barındırmayan çerçevede gözleri hep.Aklı da geçmişinde belli ki.Nasıl olmasın ki zaten?İşi gücü geçmişini düşünmek emekli olmak bu demek.Omuzlarında yüz karat.Yüzüne tebessüm yerleştiren sadece bir fotoğraf.Siyah beyaz ama aklındakiler kadar değil.Kaçmak istediği anıları var.Aklından kaçırmak istediği anıları olduğu gibi.Bazıları yüreğini daraltıyor.Çocukları tansiyondan diyor.Açıklama gereği dahi duymuyor tansiyon hapına uzanırken.Kaç yıldır içiyor bunları saymıyor artık.Aklında tutması gereken başka yıllar var.Küçükken anlatılan korkunç hikayelerden,öcülerden korkan çocuk gibi saklanıyor bu anılara.Anılar ini aslında.Bir çocuğun girebileceği kadar küçük çok uzun seneler yaşamış bir adamın hayatı kadar derin.Kimsenin yerini bilmediği,yüzyıllık bir sır gibi saklı.Olur da bir gün açılırsa dilinin kiliti anlatacak o kadar çok şeyi var ki.Kumdan bir sandıkta sakladığı hazineler gibi.Hepsinin ortaya saçılması bir dalgaya bakacak sadece.Sert,dünyanın öbür ucundan gelen,içinde yosun yeşilinde mutluluklar barındıran tek bir dalgaya.Belki diyor kim bilir belki bir gün bırakırım da artık rüyalarda konuşmayı,gözleri onun gibi bakan kıza anlatırım bunları.Anlatırsam en naif sesimle görürüm gözlerinde aynı parıltıyı.Yüreğimi ışıldatır belki.Küçücük elleri dokunursa eğer ellerime onu hissederim belki.Yapamayacak biliyor.Kimsede yok dilinin anahtarı.Resim var şimdi çerçevede o anlatıyor olan biteni tamamiyle.Yetmez mi uçurum boşlukları doldurmaya cümlelerde?Kelimeler zaten aciz kaldı hayatın her milimetresinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder