Bu Blogda Ara

30 Temmuz 2010 Cuma

Curious Mode

Başımı uçurum güzelliğinde göğe çeviriyorum.Oradan baksam nasıl görünürdü acaba dünya,meraktan kuduruyorum.Oysa en başarısız deneyimim kıpkırmızı boyaları dökülmüş,çürük bir gondoldu.Lunapark sevinçleri barındırmadım içimde daha çok yere indiğimde dilimden ardı arkasına dökülen bildiğim tüm dualardı.Ama bu farklı olmalı diyorum kendime,bir zeplinle bir uçakla bir bilmemneyle havada kalmak değil kast ettiğim.Oraya konumlanmak merak ettiğim.Kuş olmak istemem mesela,göğe çıkmak orada durmak ve sadece izlemekle derdim benim.Kısacası kelimelerle oynamadan lafın sözün özü Tanrı'yı merak ediyorum ben.Anlayamayacağımı bile bile birdenbire merak işte.

Bitmedi daha var enteresan meraklarım.50lerde doğup 70lerde genç bir kız olmak isterdim mesela seçme şansım olsaydı şayet.Buram buram politika koklamak isterdim kampüs havasında.Siyah beyaz filmlere gitmek isterdim ya da uzun uzun tartışmalar,iç çekmeler,gelecek aya vizyona girecek filmi beklemenin heyecanını yaşamak isterdim.Modanın daha yaratıcı olduğu bir dönemde,mağazalardan değil bizzat annemin elinden çıkan kıyafetlerle donanmak isterdim.İlişkilerin daha az laçka daha az tüketici buna nazaran daha çok değerli bir dönemde bıyıklı,gerçekleşmesini deli gibi istediği inançları olan,özgürlük peşinde koşan,özgürlüğün varlığına inanan,adam gibi karşısındakinin fikirlerini de dinleyebilen,şiirlerinin rengi hep beyaz olan bir adama aşık olmak isterdim yaşasaydım eğer o dönemde.Türkan Şoray-Kadir İnanır filmleri içimi eritsin isterdim.


Beatles,Nirvana,Pink Floyd,Depeche Mode da dinlerken mest olmak ama en çok kendimi Bülent Ortaçgil'de,Nilüfer'de,Tanju Okan'da,Barış Manço'da,Alpay'da bulmak isterdim.Radyo tiyatroları her evde tutku olduğu gibi bizim evde de terk edilemeyen yegane tutku olsaydı keşke.Plaklar bir de,hepsi birbirinden şık alan şimdiye oranla kocaman gözüken müzik plakları.Daha kaliteli sesler çıkarabilen plaklar ama.

Ölümü merak ediyorum bir de herkes kadar değil herkesten daha çok.Gideceğim yeri değil gideceğim yerde bulabileceklerimi,arafta kalsam bile yanında olabileceğim insanları.Hala bir insan özlemi hala bir kaybetmişliğin sindirilememesi,yarım kalmışlık duygusu,eksik gelmesi nice tadın.

Bir de en çok sevdiğim insanların gözlerinden baktığımda gördüğüm dünyayı merak ediyorum.Benimkinden daha mı umutlu,daha mı güzel,daha mı dengeli diye.Göz araç ama belki de baktığımız yer içimizde en derinimizde kim bilir..

29 Temmuz 2010 Perşembe

Devamı Yarın

Radyo programlarının devamı yarın öykülerinden çalınmıştı hayatımız.Daha eğlencesiz,daha sade,daha sıradan,renksiz ama hayat işte.Günü sonlandırırken uykuya dalmadan önce ya da arkası yarın diyordu fondaki kırık sesimiz.Yarının daha mutlu,daha rengarenk geçmesi umuduyla biraz da.Gitgide birbirine benzeyen günler sonunda anladık.Arkası yarın aslında bizim biraz da teselli cümlemizdi.Sıramızı bekliyorduk köprüde ama otomatik geçiş sistemi nedense gene hata veriyordu,GENE.Sesimizi çıkarmaya bu durumdan iyice müzdarip olunca başlamalıydık ama nedense nedensiz yere belki de sesimizi çıkarmaya dahi ne hevesimiz kalmıştı ne niyetimiz.Herkesin dileği değildi belki de bayram şekeri tadında günler bu günler toplamında koca bir kutu şeker gibi hayat geçirmek.Dişlerimiz çürüyünce anladık zaten şeker tadında hayat kanal tedavisiyle de sonlanabiliyordu.Ne diş ağrısı çekilebilirdi bu dakkadan sonra ne küflenmiş şekerler yenebilirdi.
O zaman neredeydi sıkıntımız?Neredeydi huzursuzluğumuz?Neydi mini minnacık beklentilerimiz?
Çok çok yorulan bir kadının tek beklentisi sakin bir yaşlılıktı belki,ufak bir yazlıkta torunlarının büyüdüğünü izleyerek yaşlanmak çok da koymayacaktı ona,ama ama'lar yasaktı kimi insanlara.
Çok çok sevgisiz kalan bir genç kızın tek beklentisi çalkantılı,yerden göğe vuran bir aşktı belki,her rengi içinde barındıran çokca canını sıkan ama bundan gocunmayacak dertlenemeyecek kadar da uzunca bir süre yalnız kalan,mahkumiyetinden kurtulmak isteyen.Kısmet deyip o da geçti kenara,sırasını arkasındaki yaşlı kadına devrederek.
Çok çok yalnız kalan bir kadının tek beklentisi dalgaların sesini dinlemekti belki,göğü kıskandıracak derecede maviliği olan,gözlerini alamayacağı,sınırını çizemeyeceği ama elini uzatınca da dokunabileceği bir denizin.Yanında hafif bir rüzgar da olsa tadından yenmeyecekti.Sigarası fark atacaktı yalnızlığına,arayı kapatacaktı 3 bilemedin 5 dumanla.
Hala radyo programlarında devamı yarın öyküleri dinleyen dul bir kadının tek beklentisi çocuklarını görmekti belki yanında,hem radyosu hem çocukları yanında.Hüznünü dağıtacaktı belki havadaki kaybetmişliğin hafifletemeyen ama yalnız da olmadığını anlatan ılık sevgi hissi.
Hayattan umudunu kesmeyi göze alamayan her insanın devamı yarın öyküsü oldu belki de.Kimi nadide,kimi alelade.Ama hep bir bekleyişle.

25 Temmuz 2010 Pazar

...

Kelimeler dizdim inciden bir kolyeye.Taktığımda yerle bir oldu oysa.Tek tek toparlamak zorunda kaldım sonra yere saçılanları.Ben de böyle dağıtıyorum da toparlayanım yok en fenası o işte.Bilmezsin sen şimdi anlamazsın en fazlası da umursamazsın zaten kelimlerin oldu olacak içini.Kof sana göre hepsi.Başkalarının hikayelerine sarılmak ne kadar kaçırıyor ki seni benden?
Beceriksiz bir palyaço olduğumu hatırladım az evvel.Patronum ısrar etti ama illa gel.Ben yapamıyorum o işi dedim,o günü kurtarmakta ben rolümü iyi oynamakta kararlı.Dürüstlüğün en zararlı tarafı.Çocukları çok severim oysa palyaço olabilecek kadar çok değil demek ki.Zaten başka dezavantajları da var bu konunun.Sapıtmayayım konuyu pardon en son sen diyorduk.Sürekli sen diyoruz da bir son gelemiyor nedense.En çok acını çekmek cazip geliyor heralde.Evet biliyorum kendiyle sorunları olan pis bir sadistim ben.Ben ders alıyorum ama yaşattıklarından ya sen ?
Kendimi yakalıyorum sürekli seni düşünürken.Uyurken tek amaç rüyalar artık.Acınacak durumdayım farkındayım.Çırılçıplak yüzleşmezsem kabuk bağlamıyor ama yanıklarım.En mühimi zaten korkmuyorum.Elim telefona gitmiyor mesela sesini duymak istesem de aramıyorum,arayamıyorum değil aramıyorum içimin bir tarafı buz anlaşılan.Bunlar sevindirmeli mi beni?Öte yandan televizyon izlerken,öylesine dışarıya bakarken,yemek yerken,yemek yaparken,bulaşık yıkarken,çamaşır yıkarken,yolda yürürken hep aklımdasın.Kof kelimelerinle hayaletin yanımda dolaşıyor.Hayret mutlu benle o,hiç bırakmıyor o yüzden.
Nerde içinde aşk ve acı geçen şarkı bulsam 20 kere dinliyorum günde.İlaç almak gibi düşün bunu.Günde 3 öğün,antibiyotik olsa 12 saatte bir.Ben daha sık almalıyım ama ilacımı ne de olsa durumu ağır bir hastayım.Vah vah çekiyor diğer hastalar halimi gördükçe.Yanılıyorlar göstermiyorum ki halimi.Sadece bir kaç yanık sol göğsümde,hayret izmarit şeklinde hepsi de.İsterik bir kahkaha şimdi cadıdan duyulan.Prenses kaçmalı cücelerini almadan.
Düşünmemeye çalış demiştin bana sen öyle yapıyormuşun.Şaşırmamıştım bunu söylediğinde savaş meydanını ilk bırakan komutan misali.Göğüs göğüse çarpışan neferlerdir zaten her zaman.Söylenecek ne çok şey var aslında....

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Siyah

Zaman çocukluğumun rengarenk topacı misali döndü döndü durdu.Seni işaret eden renk senindir dedi topaç.Hep senin.Ben sana rengini veriyim sen bana çocukluğunu dedi.Ama dikkat et can sıkıcı bir anlaşma sana göre.Oysa anlaşamamaların renksiz tarafıydım ben.Her masalın kötü kahramanı.Kötülüğü karanlığından dolayı.Cesaretim delirdi o an,deliliğimin esareti altına aldı yankısızlığımı.Gözüm döndü döndü durdu.
Haydi o zaman ahşap topaç dön de bileyim rengimi.Göz göze geldik düelloya girecek iki kovboy misali.O çoktan biliyordu zaten önce kimin öleceğini.
Dünyanın 7 kat hızında döndü topaç.Döne döne geldi önüme durdu.Çıktığı yolda 7 renk uğradı evine.Kimine misafirperver kimine yabancı.En çok beyazı ağırlamayı sevdi ama.Eski bir aşktan emanet beyazı.Kırmızıya döndü bir ara.Kırmızı alev oldu yaktı narin canını.Durmasına saniyeler kala zamana emanet etti ahşap gövdesini.Ben aracıyım o amaç dedi.Anlamazsın aklın çocukluğunda hala diye ekledi.Canım sıkıldı ukalalığına ya da hakikiliğine.Merakıım çizdi hakikatinin keskin yüzünü.İki damla kan aktı yalnızca çirkin suratından.
Siyah Simsiyah gözlerinde yuttu bedenimi.Aklım boşluklardan çemberlerde.
Acı bir tat şenlendirdi ağzımı.Sigaramın içine zaman acı katmış meğer.En son açıkladı yüreğindekini.
Bin kanatlarıma,korkma uçmaktan.Yalnızlığa uçmaktan.Bak yelemde bir heybe var senin için.Yazılanlar var içinde.Kalınca biraz.Hızlı okursan biter 40 yılda.20sini tükettin zaten şimdiden anlamadan anlayamadan ama.Aklın hep acılarında,hüznünde,yalnızlığında.Sevdikten önce ve sevdikten sonrasında.Yüreğin hep boşluklarda,ünlemlerde,soru işaretlerinde.Oysa gücün hep alt satırlarda.Okumayı es geçtiğin satırlar hani.Seni sen yapan altın renkli satırlar.Biliyorum yoruldun.En çok ne yordu peki seni?Hadi sen söyle.Aşk mı?Ölüm mü yoksa? İnanç mı?İnanmamak mı?Kör sokaklara çıkılan yollar mı?Hepsi ve daha niceleri diyorsun ha.
Siyah hem kardır hem karanlık.Siyah tüm renkleri içinde barındırandır.Siyah hem keskindir hem kör.Siyah düz bir çizgidir iyi  ve kötünün arasında.Siyah cesarettir.Siyah yok olup olup yeniden doğmaktır.
Şimdi senin sıran hem büyülü hem büyücü hem simsiyah kelimelerde.

23 Temmuz 2010 Cuma

Kum

Ateş gibi kumda gezinen çırılçıplak ayakları vardı.Teni güneşte kavrulan buğday misali.Çölde tek kalmış bedevi gibi aranıp duruyordu.Ya Yaradan'ı ya aşkı.İkisi bir arada olmalıydı çok geç anladı.Gözlerinden iri iri lavlar damlıyordu oysa.Şevkle bulmak arzusu içinde gidip gidip geliyordu.
Mini minnacık bir çocuğun uçurumun kenarında bir ağaca takılmış uçurtması,çocuk kahramanını bekliyor sanki gelip kurtarması için.Çocuk kadar saftı istekleri ama çocuk kadar sabırlı değildi yüreği.Kat etmişti yolu epeyce ne kadar uzun gelse de.Gitmek değil varmaktı amacı.Nefsi kör etmeseydi gözlerini görebilirdi belki gitmenin mutlak olduğunu.Gitmenin gaye,yolun hale olduğunu.
Dergahın ilk kadın dervişiydi oysa.Kadından derviş olmaz diyenlere inat epeyce çalıştı nefsini yenmek yenip gönlündekini görmek için.Sesi billurdan öte.Bülbüller susardı o hecelerken cümleleri.40 günlük hücre ziyaretlerinde 40 kez karşı karşıya geldi iblisle.İşbirliği yapmak zorunda kaldı iblis nefsiyle.Yenemediler ama cam saydamlığındaki yüreğini.
Gün geçtikçe ilim ince ince işlemeye başladı içine.Yaradan'a giden her adımda gözbebeklerini siper yaptı yüreğine.Bakmaya doyamadı aleme,alemin güzelliklerine.Şükran en sevdiği kitap oldu.İki nefesinin ikisi de şükür.
4 yıldır dergahtaydı.4 yılda 40 şey öğrendi aşka dair.40ını da yüreğine dikmeye çabaladı kelamıyla.
Günlerden bir gün oğlu geldi dergaha anasını kucaklamaya.4 yaşındayken bırakıp gelmişti oğlunu billur sesli,buğday tenli kadın..Yolum Hak yolu deyip bırakmıştı kocasına elmas gözlü oğlunu.Görür görmez tanıdı elmas gözlüsünü anası.İçi eridi aynı anda.Vucudu buz kesti.Elinde tuttuğu su çanağı tuzla buz oldu aynı anda.Kırılan çanağın sesi göğe dek yükseldi.Yankısı yüreğini paramparça etti.Dayanamadı  sarıldı evladına.Doyasıya çekti süt kokusunu içine.Ana dedi elmas gözlü oğlan gel benle ihtiyacım var sana.Yaradan bilmekte herşeyi.Rüyasını anlattı sonra.Anasının bembeyaz elbisesiyle evinde gördüğünü anlattı.Kadın dedi olmaz oğul benim yolum Hak yolu benim evim dergah yüreğim aşk.Gelemem dedi gitmedi kadın.
Tam 3 saat sonra haber geldi dergaha.Oğlunun ilerdeki tepede küçük bir çocuğun uçurtmasını almak için çıktığı ağaçtan aşağı yuvarlanıp öldüğü haberi.Bir su çanağı kırıldı dergahın avlusunda sesi göğe kadar yükseldi.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Pandomim

Çığlık çığlığa koşuyor gözlerin.Ucuz bir romandan emanet sanki sözlerim.Yalnız bir sokak yalnız bir kadınla paylaşıyor sessizliğini;sessizliğinin sedasını.Tarçınlı akide şekeri sanki ağzımda geçmiş.Küçük bir kızı yaşlı bir adam sevmiş.Yaşından değilmiş olgunluğu.Sadece hammış,pişmiş,olmuş.Erikler var kuru dallarda.Tanrının varlığını bir kez daha kanıtlayan can erikleri.Ekşi Ekşi kilitlemişiz dudaklarımızı eriklere eşlik edercesine.Bir çocuk kenar bir mahallede adımlarını saymış sevgiye ne kadar kalmış?Temmuz sıcağı eritmiş ruhlarımızı,camlarda dolanan arap bacı terk etmiş dünyamızı.Sarkmayın camdan diye uyarmış hüznü annesi sevda.Dinlememiş hüzün boşluğa düşüvermiş.Geride bıraktığı kanlı camlar.
Çığlık çığlığa koşuyor gözlerim.Eladan bir diyara doğru.Kelamlarımın hiçbiri gitmiyor kulağına.Diğerini aklın tıkamış zaten.Mutfak açıcı pompalar çare olamamış tıkanıklığına.Yedi tepeli şehirde geçmiş bir aşktan kaçarken görmüşler seni.Çıkmaz sokaklara çıkmışın yazıyor üçüncü sayfalarda.Direncin delmiş ama incecik duvarları.Geçmiş yerde tuzla buz olurken görünüyor canlı yayında.
Kapı önünde mahalle kadınları hayatlarını çitiyorlar bir kilo çekirdekte.Yere tükürürken kabukları biraz daha sakinler öncekine göre.Yamalı dedikodular var kıyafetlerinde.Her biri diğerinden uyumsuz.
Kaleminin ucu kırıldığı için işaretleyemiyor bir öğrenci çoklu seçeneklerden birini.Bıkmış zaten sınanmaktan.Yanında aşk olsa zor gelmeyecek soruların hiçbiri.Kırık kemiklerini saymakta bir köşede nefret.Sahibesinden şikayetçi.Sahibesi biriktirdiklerinden.Pandora kutu üstüne kutu açmıyor artık.Kutularını ilgisini çekmiyor insanların.Bu yüzden sırf bu yüzden Pandora pandomim olmaya kararlı.İşi güldürmek ne de olsa insanları.
Her yazının içinden biraz sen çıkmışın babam kıskanmış.Oysa görünmez kalbimsin sen demişim babama.Gene o dünyalara karşılık gelen gülümsemeyle bakmış.Gözlerim dolu dolu olmuş.Vazgeçmediğini benden anlarken bir cihan bir dünyaya karşılık gelememiş.Ruhundan üflemiş biraz Tanrı kullarına.Her birinde aksi farklı çıkmış.Her giden beni Tanrıya daha fazla yaklaştırmış.İçim derya olup taşmış.
Okumak tutkuyken yazmak aşk olmuş benim için.İkisi birbirinden ayrılamazmış.

20 Temmuz 2010 Salı

Adım Adım

Rakımı yüksek aşklarda nefes almaya kalktık biz.Açık hava çarptı farkında bile olmadık.Tek tek soyarken derilerimi ben,sen pelerin üzerine pelerin giydin sihirleriyle yüzleşen.Benim amacım en içe yaklaşmak,ben olmak sen sen'den kaçmak üzere yola çıktın.
Aynı gözlerle bakmadık dünyaya.Oysa güneşin de ayın da gözü üzerindedir dünyanın.Biri karanlığa mahkum diğeri aydınlık timsali.İrdelemedin kafanda tek tek kelimeleri.Kelimelerin anlamı kısa geldi uzun bacaklarına.Tıpkı hayatın bana 3 beden dar gelmesi gibi.Dikiş attı hayat zaten artık meraklanma daha fazla.Kiminin peşinden geçmiş kovalar sen geleceğin önünden kaçmaya çalıştın.Tanrı ne der buna,bilemem aciz bir kul olarak.Benim isteklerim farklı zaten ondan.Kelebeklere takılmıyor artık gözüm.Hep pırpır ettirirlerdi kalbimi.Benim aklım yusufçukta.Önce kimin ecelini duyuracak bakalım kimin balkonunda.
O kadar çok şey var ki birer birer söylesem bile çok ağır kaçar dedi bir şarkıda bir şarkıcı.Devam edemedi gerisine.Aynı anda biri sen soluğunu verirken bir başkası gözlerini açtı aynı dünyaya.Bakalım o ne alacak bu alemden?Meraklıydı en başta büyüdükçe özledi Tanrısını.Tanrı dur dedi daha zamanın var benden ayrı benden uzakta.
Kulaç attıkça derinleşen denizlerde yaşamaya kalktık biz aşkı.Ayağımızın yere değmediğini fark etmedik bile.Sen yardım simidi peşinde ben en derinin keşfinde.Boğulmaktan korktukça dibe batarsın oysa anlayamadın bunu taa en başında.
En çok şehirler arası yolculuklarda özledik birbirimizi.En yalnız kaldığımız anların sahibi uzun uzadıya yollar.Dinleme dedim içinde aşk barındıran şarkıları.Yok dedin öyle bir dünya.Şaşırmadım kusmaktan bıkmadığın öfkene.

Soda Limon

Dilimde mırıldandığım hep aynı şarkı.Hayat bir hayat borçlu bana.Sigaram daha çok duruyor artık iki dudağımın arasında.Bitince her zamankinden daha çok üzülüyorum.Öfkem kabara kabara boğazıma kadar çıkmakta.En çok neye daha çok kızıyorum hatırlayamıyorum artık sıralamalarımı.Ağzımda ucuz küfürler eşikten geçmeyi bekliyor hepsi birer birer.Yol versem hepsine uçup gidecekler gereksiz boşluklara.
Her zamankinden daha çok özlüyorum babamı ve her zamankinden daha kızgınım ona.Ben olsaydım bırakmazdım beni diyorum pişman oluyor gittiğine.Ten yaralarıma yetiyor ruhumun limeliğini dikemiyor bu sözler.Küçük bir kız çocuğu değilim artık şeker verip kandırılamayacak kadar büyüdüm.En çok boşluğa konuştuğum için mi kızıyorum kendime.Ama bu yazının teması benim kendime olan kızgınlığım olmamalıydı.Aynı şarkıyı çalmaktan bıkmadı mı artık şu kahrolasacı plak.Acı bir tütün ver bana en sertinden olsun.Acılarımı da unutturmaya yeter mi sen söyle.
Küfürlerim saygısızca geçenlere üstümden.Kim dedi size bu kadar tepinin diye.Beslemediniz ssömürdünüz umarsıca.Ama şüpheliyim zaten başka şeyleri umursadığınıza.Maden suyu sert geliyor artık.İki tane limon atın içine demedim mi daha az evvel.Ekşi istiyorum hayatı da tam maden suyu  kıvamında.Ben istiyorum mu dedim.Pardon pardon pis bir alışkanlık sadece.İnanmayın içimdeki nefret kusan yarım kıza.
Buğday öğütmüyor artık bu değirmen.Değirmenler kapanalı çok oldu zaten.Canım ne zamandır künefe çekiyor kaymaklı yesem tatlanır mı dilim tatlı yedikten sonra tatlı konuşmaya başlar mıyım artık.
Müzik kanıma işliyor hafiften zehirlenme belirtileri başlıyor.2 dakka sonra tuvalete koşup kan kusmam gerek.Günde 5 kere yapmazsam rahat etmiyor sonra insanlar.Ordan bakınca çok mu ezdim kendimi?Eziklik değil bu realiteyi kırık camlar yapıp birleştiriyorum ben.Yap-boz yap-boz yap-boz...
Küçükken en çok sevdiğim oyun saklambaçtı.Hep ebenin en yakınına saklanırdım.Koşamadığımdan değil.hemen kaazanmak istediğimden oyunu.Hep sobelendiğimde anladım yanlış oynuyormuşum oyunu.Bir oyun kazanmak istiyorsanız ebe olun zaten artık.Sadece orda bekleyin yeter işte gerisi kendiliğinden gelir.Hayat birkaç adım önünüzde ama belirtmeden geçmeyeyim.Bazılarına da torpilli iyi yerden.Hadi gene yaşadınız işsiz kalmazsınız.
O değil de canım sigara istedi bir de maden suyu limonlu ama.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir Kedi Miyav Dedi!!

Hızlı hızlı koştura koştura giden ayaklar var önümde.Görmüyor hiçbiri beni.Ezilmemek için ordan oraya zor atıyorum kendimi.Arada bir çığlıklarım.Şıp şıp bişey damlıyor yukarlardan.En yukarlardan ama.Yağmur olmalı bu insanlar böyle tabir ediyorlar gökten yağan damlaları.Her birinin içinde bir melek oysa farkında değil hiçbiri.Daha ne çok şeyin farkında olmadıkları gibi.Rengarenk ayakkabıları hayatlarının tersine.
Kırmızı rugan ayakkabılı beyaz döpiyesli bir kızı kestiriyorum gözüme.Gitsem gezinsem bacaklarının arasında sever mi beni merak ediyorum.En sempatik halimi taakınıyorum.Gözlerim yumru yumru.Kendime güvenemiyorum ama nedense.Etrafta benden başka sevilecek hiç kimse yok oysa ki.Bugün şanslı günümdeyim.Şansımı denemeli miyim?Yoğunlaştırıyorum bakışlarımı kıza doğru.Bir elinde şemsiye diğerinde telefon hem birini bekliyor hem acelesi var gibi.Uzun çok uzun zamandır insanlar arasındayım artık tüm zaaflarını,tüm dünyalarını onlardan iyi tanıyorum.Konuşamıyorum diye kimse sormuyor ama fikrimi.Gücenmiyorum.Zaten arkadaaşlarım da fazla dinlemez beni.Çok ukalasın çok entelsin derler.Onlara da gücenmiyorum.İşleri güçleri mart ayını beklemek ne de olsa.
Usul usul gidiyorum ince bacaklarının arasına doğru.Önce bir baakıyor sonra umursamıyor beni.Henüz herşey bitmiş değil ama.Cesaretimi topluyorum yumuşacık iki tane miyav diyorum.Oysa sev beni demek benim lehçemde o.Bu kız anlayacak biliyorum.Bilmem kaçıncı deneyişim ama bu kız evet bu kız anlayacak beni biliyorum.Sandıklarının aksine nankör olmayanlardanım ben serde biraz inatçılık var hepsi bu topu topu.Az biraz da sevgi ve ilgi arsızlığı.Hakkımızdaki makus tarihi yıkmaya niyetim falan yok.Olsa olsa kendime göre düşlerim zaten.
İnsanlar bir numaralı ilgi alanım benim.Sıradan olsunlar ya da olmasınlar ne de olsa bizden daha enteresanlar.
Miyav miyav tekrar başlıyor mini sınavım.Çok zor değil 2 seçenek var sadece.Kısa çöpü seçmesin bu seferki ama dileğim bu yönde.Hah çantasını açıyor.Beni oraya alacak belli ki.Şöminesi de var mıdır?Evi sıcak mıdır?En çok muzlu süt severim ben geçen yarım kalmış bir şekilde çöpte rastladım sarı hazineme.Çok lezzetliydi doyamadım tadına.Tek kişilik olsun ama evi mümkünse.Sevgiliye falan tahammül edemem bu yaştan sonra.Ah bir de yıkasa beni.Yıllar var ki yıkanamadım sokaklardan eve terfi edemedim.Çok mu şey istiyorum kuzum bende?
Çantasından kırıp kırıp bisküvi çıkarıyor.Hani şu tatsız tuzsuz geçiştirrmelik olanlardan.Bir bisküviye bakıyorum bir kıza.Yoo hayır pes edemem diyorum pes etmeyeceğim.Şirinlik yapıyorum bu defa türlü türlü oyunlar.Yuvarlanıyorum falan.Evde olsak ip yumağıyla takla bile atarım o kadar iddialıyım.Yutmuyor ama kız.Bisküvileri önüme toplamaya başlıyor bu defa.Bir arkadaşı yanaşıyor yanıbaşına.Hem de erkek.Bana bakıyor.Ona yaranmaya çalışmak içimden gelmiyor.Tamam hayvanız ama bizim de bir izzet-i nefsimiz var.Yemezler canım.Zaten o da benden pek hazzetmiyor sanırım.Kuyruğumdan çekiştiriyor terbiyesiz.
Gidiyorum işte be.Kalmadık sizin pis evinize.Bisküvileri de orda bırakıp çekip gidiyorum.Geceleri fareler kapacak biliyorum.Ben de onları.
Dolaşıyorum tüm gün sokaklarda bir insan evi bulmanın umuduyla.

Uzansam Okyanus

Ağır aksak,kör topal akıyordu zaman.Sol yanım kesik,sağ yanım duvar.İnsanlara bakıyorum enselerindeki nefes misali delice izliyorum onları.Hikayeler yazıyorum kafamdan onlara,o hikayelere sığınıyorum sessiz sedasız.Hem yazar oluyorum bir nevi hem kendi yazısı içinde kaybolan küçük masalcı.Hayata haykırıyorum yıkamazsın beni diye,daha fazla acıtamazsın canımı ateşten demirler batıramazsın tenime.Hayat bana bakıyor daha ne kadar direnebilirsin diye.Kör bir savaş başlıyor aramızda.Onun silahları daha kuvvetli nedense.Haksız rekabet diz boyu.Adalet sesini çıkarmıyor ama.Boğazındakileri yutmaya çalışıyor futursuzca.
Sen geliyorsun aniden aklıma.Sanki hiç yokmuşun da aklıma öylece birşey hatırlatmış gibi hissetmek istiyorum bir an.Sadece bir an.Kendime yalanlar söylemekten bıkmıyorum nedense nedensizce.Bir tarafım mecnun,diğeri leyla.Ağlamıyorum ama akmıyor ne zamandır gözyaşlarım.Bu defa buna üzülüyorum.Ağlasam içimdeki kor bir nevi sönecek biliyorum.Ama akmıyor işte iğneyle dikilmiş sanki gözlerime 2 damla.En az benim kadar inatçı akmamakta.
Çekip gidesim geliyor ne zamandır.Öylesine bırakmak bırakabilmek herşeyi.Bir içimde kalan sen bir de ben sadece bir de sırt çantası yalnız kadın kitaplarıyla dolu olan bir çanta.Hayali bile iyi geliyor bana.Uzansam okyanus elim değmiyor hayallerime.Sevmeden önce yalnızlıkla sevdikten sonra yalnızlık arasında yüzyıllar varmış şimdi anlıyorum.Büyük konuşulmuyormuş sevdikten sonra sevgiyle alakalı.Elim kolum kesik hissediyorum.Kimseye anlatamıyorum derdimi.Gözlerim hep kaçak bir noktada.Hala güçlü görünüyorum içim deprem deprem.
Seninle herşeyi o kadar çok özlüyorum ki beni deli gibi üzdüğün zamanları bile.İnanamıyorum kendime.Aklımdan binlerce mantıklı cümle geçiyor seni reddetmekle alakalı hepsi.İçim yaramaz bir çocuk misali o kadar diretken ki ne aklı ne mantığı dinlemeye.İlla sevdiğini istiyor.Sevdiği artık yok kabullenemiyor.
Her gece seni görürüm diye yumuyorum gözleri sol yanımda sen varmışın gibi yatıyorum yatağa.Kokun burnuma geliyor.İçim dalga dalga kabaran bir deniz sanki.Uzun geliyor geceler her zamankinden daha uzun.Çareye naçarım biliyorum.Ruhumu ne dinlendirir bilmiyorum.
Fotoğraflarına bakamıyorum ne zamandır.Özlerim daha çok özlerim diye korkuyorum.Korkaklık canımı daha çok yakar biliyorum.Senle sanki herşeyi kaybettim.En başında hata ettim biliyorum,babam gibi sevdim annem gibi sevdim umudum,inancım ama en çok sen gibi sevdim.Keşke diyorum şimdi bu kadar sevmeseydim.Keşke bu kadar sevdirmeseydin kendini.Ölüm acısı en fenası,en fenasını yaşadım hayatın durduğunu gördüm.Bu sefer bunda ama bambaşka.Kelime bulamıyorum.Yüreğim dile gelsin o konuşsun istiyorum.Ağlarsa,bağırsa rahatlar belki ne biliyim bilmiyorum ki.
Tanrı ne zamandır duymamakta dualarımı.Bıkmadan dua ediyorum her gece,büyük bir sabır büyük bir tevekkülle.
Bu gece belki rüyamda mutlu olurum kim bilir..

18 Temmuz 2010 Pazar

21 Gram

Cesedi bulunduğunda yeni soğumuştu daha.Dikkatlice dahi bakmadan ilk gördüğünüz boynundaki kırmızı kolyeydi.Bilmeseniz sırf bu kolyenin tenindeki yakıcılığı yüzünden öldürülmüş derdiniz.İnsanda boğazına kadar acıya batmış izlenimi uyandırıyordu.Bunlardan kurtulmak için kendi isteğiyle kesilmişti sanki boğazı.Kolyesi de bu yüzden simsiyahtan kan kırmızısına bürünmüştü.Kırmızı-beyaz bir hayat uğrayıp geçmişti dünyadan.
Genç gösteriyordu.24-25 yaşlarında,hayata yeni başlayan,umutları heyecanları olan genç bir kadın maktul.Katil sadece güzelliğine kıyıp bile öldüremezdi.O kadar kendinden emin bir güzelliği vardı.Boylu boyunca uzandığı kaldırımdan hilekar bir tebessüm atıyordu sizlere.Hem masum hem kirlenmiş ama ikisine de ortak mesafede.Bir türlü karar veremezdiniz hangisine daha yakın diye.
Polis birkaç metre öteye fırlatılmış çantasını buldu çok geçmeden.Cüzdan,bir kaç gümüş takı,imzasız mektuplar çantadaydı.Cüzdanında kimliği.Kimliğinde hiç kendine ait olamayacak ismi.Aynı saat içinde evini,adresi tespit etti.Komşularından sordu soruşturdu.Yalnız yaşamayı seven bir kadındı Candan.Komşulara göre öyle çok misafiri gelmezdi.O da genelde evde olurdu zaten.Yok yok çalışmıyordu.Yani bildikleri bir işi gücü yoktu.Polis en iyi malumatı meraklı komşularından alacağını anladı.Yalnız bir kadın olmanın ilk ve tek şartı meraklı komşularının olmasıydı.Ailesi ile ilgili birşey öğrenemediler ama.Candan ketum bir kadındı.Komşularına benzemiyordu kesinlikle.
Aile tarafından da pek birşey öğrenemedi polis.İstanbulda değildi ailesi.Çok sık görüşmüyorlardı.Sadece babası yaşıyordu zaten.Ellerinde kayda değer tek bilgi yoktu neredeyse olayla alakalı.Neden sonra akıllarına çantada bulunan mektuplar geldi.İlk anda öylesine bakmışlar bir malzeme çıkaramayacaklarını sanmışlardı.Mektuplar hiç erişilemeyecek bir hayale yazılmıştı sanki,var olan birine değil de var olması istenen birine daha çok.İsim yoktu,hitap yoktu,sadece 'sen' vardı.Bir türlü kim olduğu bilinemeyen sen.
Cep telefonu kayıtlarını inceledirler.Şaşırtacak derecede çok isim vardı rehberinde.Gerçi iki telefon bulmuştu polis.İki farklı numaraya kayıtlı.Candan adına kayıtlı telefonda hemen hemen hiç telefon konuşmasına rastlamadılar bir iki market siparişi dışında.Candanın evinde buldukları Handan adına kayıtlı telefonda ise yüzlerce numara ve yüzlerce telefon konuşması kayıtları.Polis hırla bu Handanı çözmeye koyuldu bu defa.Handan diğerlerine oranla daha çok bir numarayla görüşüyordu.
Oldukça yakışıklı ve gösterişli bir adamdı bu.Dünyaya meydan okur gibi vakur bir hali vardı.Konuşmasından iyi eğitimli,düzgün bir ailenin bir çocuğu olduğunu anlardınız.Yeşil gözleri karşısındakini delip geçercesine bakıyordu.Söylediklerinden bir gıdım yalan çıkarabilmek ise oldukça imkansızdı.Candan isimli kimseyi tanımıyordu öncelikle.Hayır gerçekten bu adla bir arkadaşı olmamıştı.Evet uzum boylu 24-25 yaşlarında güzel bir kadın arkadaşı vardı ama adı Candan değil Handandı.2 sene öncesinde bir arkadaş toplantısında ortak bir arkadaşları tanıştırmıştı.Evet etkilenmedi dese yalan olurdu.Ama herkesin ilk gördüğü andaki etkisi kadardı.Asıl tanıdıkça daha çok etkilerdi Handan insanı.Olur mu canım Handan çalışıyordu.Üstelik hemen hemen herkesin bildiği bir programın görüntü yönetmenliğini yapıyordu.Sadece son bir aydır izinliydi.Biraz dinlenmek istemiş bunun için de güneye tatile çıkacağını söylemişti.O günden beri de görmemişti.
Morga gittiğinde gözlerine inanamadı adam,kanının çekildiğini hissetti.Damarlarında başka bir şey akıyor olmalıydı şu an.Bu masada yatan Handan olamazdı hayır.Bir an nefes aalamadığını hissetti,ürperdi.Polis kalan eşyalarını verdi bir de kandan rengi dönmüş siyah kolye.Adam eşyaları da kolyeyi de ilk kez görüyordu.Handana ait olamayacak kadar yabancı eşyaları.Polis sonra evine götürdü onu.Candanın evine.Adam bir türlü anlamlandıramadı yaşananları ucuz bir romanın içindeydi sanki.Yazar resmen zevkleri için onla kukla gibi oynuyordu.
Çok geçmedi 4 gün sonra polis bir tinerci kavgasına müdahele ettiğinde buldu Candan-Handanı öldüren bıçağı.Katil de bir tinerciydi haliyle.Her gün gazetelerin 3. sayfalarında okunanlardan.Faili meçhul bir nevi.
21 gram gidermiş insan vucudu öldüğünde.21 grama hangi karakterini sığdırabilmişti canan?Hangi hayatını?Hangi  acıları hangi umutlarını?Yaşamak istediği bir hayatı var mıydı yoksa hep arafta mıydı?Hasta değildi Handan,şizofren değildi,çift kişilikli değildi,psikolojik bir sorunu yoktu.Sadece bir süreliğine başkası olmayı,başkası olmanın nasıl bir his olduğunu tatmayı istemişti.Hep anlattığı mektuplarındaki hayali 'sen' gibi.O başkasının hayatına sıçradığı için mi ölüm bu kadar yakın gelmişti?Kaderi  makas mı değiştirmişti?Ya Candan o da Handan olmak istemiş miydi?

Sahi 21 gramında neler götürmüştü Candan yanında?Hiç olmayan sadece yaratılan bir hayatı mı?Çalıntı bir hayatı mı?

17 Temmuz 2010 Cumartesi

1-2-3 Tıp!!

Dön geriye.Zıpla 3 deyince.1-2-3.Zıp zıp zıp.Haydi en yükseğe.Göğe dokun.Hisset elinle.Şimdi 3 deyince.Kapa gözlerini.Düşün şeker tadındaki çocukluğunu.İçine çek bir yandan huzurunu.Dışarı üfle mutsuzluğunu.Tüm yaşanmamışlıkların üstünde söndür sigaranı.İzmaritini sarhoş adamın nahoş şişesine at,gönder hiç göremeyeceğim birine imzasız mektup misali.Hiç aklından geçmeyen birinin elinde bulsun kendini kırmızı rujlu izmaritin.Ellerinde çevirsin tam üç kere.Hayal etsin hiç göremeyeceği kadını.Sol elinde siyah safir yüzük.Yüzüğün yüzünde beyaz ten ışıltısı.Işıltıda kadın kendini görmekte.Gözleri mavi derinlikte.Hiç göremeyeceği adamı hayal etmekte.Siyah safir yüzükle arasında bir sigara mesafe.Hayalinde yalnız yosun rengi gözler görmekte.

Say 3 deyince.Üçden geriye.Her rakamda bir mucize.Tanrı en çok üç'ü sevmekte.Üç kişi geçmekte hıncahınç yoldan.Üçü de birbirinden divane.Birbirlerini aramakta eflatun heykelin altında.Hepsi çember misali dönmekte.En güzeli en yaşlısı.Yüzünde binbir kırışıklık her kırışıklıkta bir yıl gizlemekte.Gözleri gögü aramakta.Aradığını çoktan bulmakta.Üç öykü geçmekte aklından.Üçü de yaşanmış yaralarına dokunmakta.En çirkini en genci.Ellerinde binbir kelime.Hepsi birbirinden kirlice.Yaşlıyı aramakta gözleri.Püskürtmek için gençlik nefretini.Aralarında orta yaşlı bir adam.Hala en sevdiği kelime madam.Tam ortasında siyahla beyazın.İkisine de eşit mesafede.Sade ve sadece beklemekte.

Şimdi başla en sevdiğin oyuna.3 deyince çiçek olmaya.Kelimelerinle sukunet sağla ama.Dilin sussun bu defa.Aklından geçene selam söyle.Bırak artık aklını.Gönlünü dinle.1-2-3 tıp!!

Ayrılık Oldukça

Eskişehir var aklımda


trenle ilk tanıştığım korku dolu yolculuğum

korkum aynı rayda gidemeyecek olması trenin

...oysa işiydi o rayda gitmek

bazı insanlar gibi

hep raydan çıkmış hayatın cocuğu değilmiydim

ilk kez karşıma çıkarsa raydan çıkmamın cezası

bilemezdim gözlerimi pencereden alamayacak olmamı

değişen bir tablo zincirdi tren yolculuğum

ve resim sergisi bitmişti eskişehir'de

ve istanbul'a dönünce anladım

daha eski bir şehirde olduğumu

yoksunluğumu özlemek gibi bir derdim vardı

çünkü ben yoksunluğun yoksunluğunu

hissetmiştim artık

her karnım doyduğunda aç olanlar gelir aklıma

ve her sevgiyi gördüğüm de sevgisizliğim

tatmalıydım ayrılığı

ve bir ayrılık için en lazım olan şey bir aşktı

ayrıldıktan sonra yalnız kalmayı

hiç sevmeden yalnız kalmaya terch edecektim

çünkü artık sensizlik diyebileceğim bir derdi özledim

dert özlenir mi deme

tuzu gibi hayatın ve ben kilo aldırır diye kaçtım nice aşktan

şimdi benden başka hüzünlü yok bu parkta

ve artık sığmıyor sakallı bedenim salıncaklara

sakalımı kesemez miyim

tekrar çıkacağını bildiğim sürece kesmeyeceğim

ve artık ayrılık oldukça sevmeyeceğim

Ceyhun Yılmaz

16 Temmuz 2010 Cuma

Angel vs Demon

Hızlı hızlı koştuğu arnavut kaldırımının sonunda elleriyle dizlerinin üstüne eğildi.Soluklandı.Hiç bitmeyecekmiş gibi hiç kaçamayacakmış gibi gelmişti oysa ki.Bir yandan nefesini düzenlemeye çalışıyor diğer yandan kurtuluşun zaferini hissetmek istiyordu damarlarında.Önce arkasına ardından çevresine bakındı.Işıklı kırmızı siyah yanıp yanıp sönen tabelalar gözlerini kamaştırdı.İnsan figürleri bulanıklaştı.Her biri birbirine girmişti sanki.Eliyle yanlarını yokladı,tutunacak bir yer aramıştı.Hayatı boyunca aradığı hayallerindeki beyaz destekçisini şimdi de bulamadı,keskin bir sesle yere yığıldı.Gök yarılmışçasına yağmur başladı aynı anda.En son gökyüzünün darma duman olduğunu gördü.Melekler ve şeytanlar gökyüzü arenasında savaşıyorlardı.

Gözlerini açtığında yerde boylu boyunca ne zamandır kaldığını merak etti.Sırtı tutulmuştu.Bin bıçak saplamışlar gibi ağır,koyu bir yorgunluk hissetti vucudunda.Ağır bir yalnızlık çöreklenmişti omuzlarına.İki yanındaki sorgu melekleri dahi terk etmişti sanki onu.Dayanamadı,bayram şekeri tadındaki çocukluğunu özledi.Kayıtsız kalamadı yüzünü yıkayan deniz kokusu,tuzlu gözyaşlarına.Ağladıkça daha çok ağlayası geldi.Bağıra bağıra ağlayası.İçindeki terk edilmişliği kusması.Kusmaktan utanması.

Ruhundaki acı hissi tenindekini hissetmesine engel oldu.Ruhu her zaman olduğu gibi bencillik yaptı.Elini ağzından içeri sokup içinde ne varsa çıkarmak istedi.Şiddetlice istedi.Zarar verme arzusu değil kurtulma hırsıydı bu.En kötüsü ise gerçekten kurtulamayacağını bile bile kurtuluş arzusu.Melekleri çok kan kaybetmişlerdi arenada.Şeytanı göz kırptı görmeden korkak tırsak.Sırtında bir ürperti hissetti.Sonra sol tarafında ağırca bir ıslaklık.Hissedebildiğine şaşırdı.Duygularını kesip  atmamış mıydı siyah kelimeleriyle?

Önce sidik ve ter kokusu sandı sarı sarı sayfalardan damladığını düşünerek.Rengi görünce fark etti sol tarafı baştan aşağı kırmızıydı.Kan kırmızısı.Şaşırmadı,ürpermedi.Rengarenk suratlı bir soytarı gibi hissetti sadece.Önceleri kör bir cambazdı ipte dans ettiğini sanıyordu.İp koptu 8 ay boşluktan yere düştü.Düştüğü zeminde koskocaman bir ayna vardı.Korumasız,.çerçevesiz,şekilsiz.Paramparça etmişti sol yanını.Sadece sol yanının kan revan içinde kaldığında anladı rüyasında uzunca bir arnavut kaldırımında kendinden kaçıyordu.Kaçarak saklanabilir sandı,sanrılarını sigarasının ateşinde söndürdü.Biri yerini fısıldadı ama karşısında en büyük düşmanı siyah atlı kendisi,hayat zaten boş durmadı buldu ve sobee!!

Başladığı yere dönmekten korktu.Arenada melekler galibiyetlerini kutluyorlardı.

15 Temmuz 2010 Perşembe

Gölgelerin Gücü Adına heyytt!!!

Bas bas bağırdılar uyanmaya direttim.Uyanmıycam ulan zaten zor bela uyuyorum muhtemel sebeplerden ötürü.Bir de uykumun en güzel,rüyalarım en şeker tadından kalkmıycam.Bak halen bağırıyorlar.Aaa bir de küfür ediyorlar.Bak bak terbiyesizlere bak cık cık cık cık.Saate bakma gereği duymuyorum belli sabah 5 civarı işte.Biyolojik saatim daha daha gerilerde seyretmekte.Yarab nolur nerden geldilerse oraya gitsinler kalkıp bakma gereği duymuyum,klima görevi üstlenen pencereciğimi kapatmıyım.Noluuuurr.
Anam bir de bakıyorum ki söve söve gittiğim pencereden bov kıyamet gibi insan var.Hepsi dellenmiş gibi yakınlarda akıl hastanesi var da sanki isyan çıkarmışlar bas bas dünya düzenine bağırıyorlar.Akıllı olup onlar dünyanın derdini çekeceklerini,deli olup dünya onların derdini çeksin.Haklının tavanındalar.Ama bunlar deli olma özgürlüğüne sahip olmaktan yoksun insancıklar belli.Alkol ve bilimum zihni bulandıran,uçuran maddelerden depolanmış vucutlarına.Gören görmeyen uykulu göz kapaklarımı açabildiğim en geniş açıyla açıyorum.Sleep mode dan çıkmış artık curios mode dayım.En fenası.

Eli coplu bir adam görünüyor önce.Karanlıklar içinden resmen bir He-man gibi süzülüyor kararlı adımlarla.Atı dört tekerlikli sirenli,mavi kırmızı ışıklı bişey.Tek başına hepsini uçan tekmeyle savuracak pikachunun insan versiyonu olmalı.Sonra gözüm yere çöreklenmiş birine takılıyor.Gözlerimi tam açamımışım anlaşılan.Öyle bir görüyorum ki 4 kollu 2 bacaklı insan suretinde bir yaratık bu.Aklıma supernatural sahneleri geliyor.Aha diyorum işte devil mevil inanmazzdın onlara aha gör gözlerinle kıçınla dalga geçiyordun hehe bunlar da iş mi canım diye.Meğer doğruymuş işte.Bir bildikleri varmış işte.Bir sigara yaksam mı acaba diyorum.Dizi mode bu defa.Spartacus izlerken bu kadar adrenalin pompaladığımı hatırlamıyorum.3 tane daha He-man atı geliyor.nın nınn nıınn.Karşı apartmana takılıyor gözceğizlerim orda da benim gibi naçar insanlar var.Demek ki birlik olup birbirimizi kurtabiliriz 4 kollu devildan.Yarabbim biliyordum biliyordum.Yuppiii.

devil ayağa kalkıyor bu defa.Anam o da neymiş meğer altına bir adamı almış aslında 2 adam varmış orda.Hayal dünyama bir göz kırpıyorum.Polis amcalar hepiciğini teker teker topluyor arabalarına.Bir adamı yere yatıran diğer adam küfrün babasını basıyor.Bir de çığırtkanlık kadınlar tarafından yapılır derler.Külliyen yalan olduğu bir kez daha ispatlanıyor.Uykumun bölünmesi sabah 8de dersimin olması rüyalarımın yarım yamalak öksüz kalmasıyla bir de ben sövüyüm bakıyım nasıl oluyor dediğimle kalıyorum.İçimden sövüyorum tabii ki.Dualarımı da eksik etmiyorum: yumurtaya can veren rabbim bazılarına da akıl nasip et amin amin amin.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

60

''5 yıl bekledi beni.'' dedi.İnanamadım tekrar baktım gözlerine,sahtekarlık yoktu ya da mağrur olmak için söylenen hilekar sözlerden değildi.Sadece realitenin en beyaz haliyle mutluluğun karışımı vardı kahverenginin en koyu tonlarına sahip yorgun gözlerinde.Sonra sessizliğimden anladı devam etmesi gerektiğine devam etti.
''Ben üniversiteydim o PTT de çalışıyordu,sadece mektuplarla dindiriyorduk hasretimizi hiç tükenmedi 5 yıl bekledi.''
''Mektuplara noldu?'' dedim.Durmadıklarını bile bile sorulmuş ama kesinlikle tesadüfi bir soru değildi.Bazen beynimiz yerine içimiz konuşur ya tam olarak o anlardan biriydi işte.
''Ben saklamadım zaten o da taşınırken attı sanırım'' dedi.
Hastane odası geldi sonra gözümün önüne,o geldi.Ama en çok yorgun ellerini hissettim yüreğimde.Hemen hemen hiç bir kadında bu denli zarif olamayacak,yaşa rağmen güzelliğnden hiçbir şey kaybetmemiş bembeyaz ellerini tam yüreğimde hissettim.Hüzünle karışık tebessüm ettim.Sonra da naçar,zamana sitem ettim.
''Hiç yormadı beni,beni yoracak istekleri yoktu.İdare etti elimizde olanla,idaresine rağmen hep bonkör oldu misafirler ağırladı sayısız kere.Her defasında deli oldu hakkıyla ağırlayabilmek için onları.'' bildiklerimdi bunlar.Her gelenin ağzından duyduklarım sonra yaşadıklarım çoğunu.Şaşırtmadı o yüzden beni sıradan geldi hatta.Gençtim bazı şeyleri anlamam için zaman gerekiyordu.
Gözlerine tekrar baktım sonra,dolu doluydu bu defa.Bir hafta içinde bir ömrün nasıl akıp gittiğini anlayamayan bir adamın şaşkınlığı,üzüntüsü ama ümidi vardı kahverenginin en koyusunda.
Belliydi alelade bir eş değildi onun için,akşam geldiğinde yemek yiyip ardından tv karşısına kurulaan erkeklerden değildi.İhtiyaçları karşılansın sonrası mühim değil diye bir fikre sahip değildi.Şimdi anladım her akşam yemeği sohbetlerinin neden bu kadar uzun sürdüğünü.İkisi bir evi değil aynı zamanda bir hayatı paylaşıyorlardı gerçekten bir hayatı ve şimdi o da aynı zamanda karısının kaderini paylaşmak istiyordu.Ona yardım etmek,çektiği ızdırabı dindirmek istiyordu.Gözlerim doldu.Sustum.Böyle anları kelimeler dolduramaz zaten nedense,her kelime aciz kalır,yetersiz kalır,dilin ve aklın susar gözlerin ve yüreğin  konuşur.İlk kez yaşamadım böyle bir anı.Hazırlıksız yakalandığım söylenemezdi.
Sonra hastaneye birkaç siyah beyaz foto götürdüm tek tek tanısın hepsini  diye.Geçmişiyle mutluydu geçmişini hatırlayınca mutlu oluyordu.Tek tek hatırladı hepsini.Çocuklarının,torunlarının olmadıkları dışında.Arada bir beni tanıyordu sonra yumuyordu gözlerini.Yeterince konuştuğu için belki ömrü boyunca artık susmak isstiyordu.Haklıydı yorulmuştu.
Bir gün kocası geldi hastaneye her gün geldiği  sıradan bir gündü işte.Bir saatlik ziyaretçi saati.Soğuk içi kof kelimelerden ziyaretçi saati de.Bu  kim,dedim.Döndü baktı önce gözlerini yumdu sonra ''Dede'' dedi.Aynı andan zihninizden onlarca düşünce ve bu onlarca düşünceyle beraber onlarca görüntü geçer ya.Onla beraber geçirdiğim o muhteşem 20 yıl  da öyle geçti gözümün önünden sonra dedemle ananemin geçirdiği 60 yıl da dedemin gözlerinin önünden geçmiş olmalı çünkü onun da benim gibi sağ yanında minik bir damla vardı göz göze geldik,sustuk.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

çingenem çingenem kara gözlü çingenem

Ortaokul yıllarında deli bir merakım vardı çingenelere karşı neden bilinmez.Üstleri başları karanın her tonu  içinde sokakta görürdüm anında gözlerim fal taşı gibi açılırdı.Marimar diye bir dizi vardı sonra.Latin ateşi (!) Thalia başrol oyuncusu.Manyak takipçisi olduğumu hatırlıyorum o dizinin.O kız cihanın tüm derdini çeksin ama mutlu olamasın bir türlü.Öyle bir merak ama elbet mutlu olacak bu kız ya hani umudun var en nihayetinde o kadar benimsemişin kızcağzı görmeden göçmüycen bu dünyadan.Gerekirse senaryoyu değiştiricektim kafamda silerim en baştan yazarım arkadaş ne bu be kızcağzın çekmediği kalmasın ama gene mutsuz,ezik,itilmiş,kakılmış sindirella misali kötü kardeşlerin arkasından boklarını temizlesin.Yok öyle yağma.Bildiğin bir dönem mazlum edebiyatı aslında ama yemem ben yedirmem kızın hakkını da.Türklerde oluruz sanırız ya hep bu tarz olaylar.Fakir ama gururlu genç modları.O da yalanın dik alası aslında.Şimdiye kadar Rus edebiyatından hiç zengin,iyi yürekli bir adamın öyküsünü okuduğumu hatırlamadım ben.Varsa da ben bilmiyorum açıkçası.Koskoca Sefiller ya anam babam adından anlıyorsun direkt zaten.
Hah işte bu çingeneler de bana terliksiz,ayakkabısız,toz toprak içinde halleriyle melaike içinde gözükürlerdi.Aniden bir ışık patlaması oluyor karşında ve hafif rüzgarla saçları uçuşuveriyor acayip seksi hatunlar oluveriyorlar.Adriana Limanın bir ton koyusunu düşün işte.Çocuklarında acayip bir durum söz konusu zaten.Alabildiğine kızgınlar dünyaya süt bebesi görseler parçalayacaklar modunda.Ama çocuk en nihayetinde,tabii ki diğerlerinden daha şanssız geldilerse dünyaya sadece öfkeyle kapatabiliyorlar arayı demek ki.Anlayamam da işte.Bakma mantıklı açıklamalar bulmaya çalışıyorum kafamda.
Daha sonra fark ettim meğer ben çingenelerin özgürlüklerini kıskanıyormuşum.Öfkelerini dışavurabilme özgürlüklerini,hallerindeki koy götüne gitsin modlarını,kadınlarının çilekeşliklerine deli bir alışkanlıklarının olduğunu gördükçe o leğenler bana gökkuşağı gibi geliyormuş.Bir yandan üzülüyorsun,şükrediyorsun falan diğer yandan neden ulan neden böyle ha diye yarım aklından geçiriyorsun.Aslında bambaşka bir durum söz konusu belki de.
Zaman geçtikçe çingene falan görmez oldum ortalıklarda.Dışarda geçirdiğim zamanın düşmesiyle doğru orantılı olması kuvvetle muhtemel.Dün gece uyumadan geldi aklıma anlamadım kel alakasını.Çok mu tutsak hissediyorum kendimi ne..